BASTIRILAN DUYGULAR, KABULLENME ve İMAN

 İnsan çok farklı ve muhteşem bir varlıktır. Her bir ürünün kullanma kılavuzu olduğu gibi insanın da neyi nasıl algılayıp yaptığıyla ilgili bir rehberinin oluşturulması gerekmektedir. İnsanlık tarihini kapsayacak bu cümlelerin gereklerini yerine getirmek, elbette yazıldığı kadar kolay değildir.
İnsan, bilgi, duygu ve düşünce ile yoğrulan bir varlıktır. Kabullenme ve içten benimseme olmadıkça insanın bazı süreçlerini yönetmek ve anlamak mümkün değildir. İnanç ve değerlerin merkezinde de «tav’an» isteyerek, severek, benimseyerek yapmak gibi çok kilit bir kelime vardır. Bu temel nokta devre dışı kalıp, zorlama, baskı ve bilinçsizlik öne çıkınca «adı ile sanı belli olmayan ucube bir durum» ortaya çıkabilmektedir. Günümüzde, islamlık adına yargılanan bazı durumların ardında da bu acı gerçek yatmaktadır.
Kişinin kendi istek, arzu ve onayının dışında, dış baskı ile yönetilen süreçlerin sağlıklı sonuç vermesi mümkün değildir. «Zoraki yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş» denildiği gibi benimsenmeyen, kabullenilmeyen durumlar, insanın iç dünyasında büyük tahribat yapabilir. İkilem ve çelişki; insanın iç enerjisini boşa çıkaran, verimliliği devre dışı bırakan bir durumdur. «Hasbilik ile resmiliği buluşturma» dediğimiz hassasiyet de tam bu noktada kendini göstermektedir. Bir işi benimseyerek, severek, varlık sebebi olarak yapmak sanat eserlerini açığa çıkarırken, zoraki yapmak, yasak savmak ve mecburiyeti gündeme getirir. Evet bazı durumlar ve bazı kişiler için bu da gerekli olabilir. Ancak insanın iç enerjisi ve istekliliği her daim devrede olacak olursa çok daha kaliteli sonuçlara ulaşılabilir. Mutlak kabullenme olmazsa iman da şekillenmemiş demektir.

Bir yanıt yazın