Hey gidi hey, yetmişlerin Perşembesi, Vonası,
Gelir geçersin aklımdan, an be an manzarası.
Bakması güzeldir Perşembe’ye her yerinden ama bir başkadır Doktorun Yeri,
Güzeldir de azıcık da ürpertir, kollarsın arkanı, ya tiklerse biri.
Bir D 1210 Ford vardı, her gün geçerdi Perşembe’den,
Saat ya 10 ya da 10’u 5 geçerdi.
Bir balya gazete, kitapçı Rüstem’in önüne “pattt” diye inerdi.
Habercilik aşkına, sıradaki ilçeye basıp giderdi.
Gacalı’da balıkçılar vardı ama barınakları yok idi.
Dönerlerdi balıktan, yol kenarı dizin dizin istavriti, mezgidi.
Gacııır-gacır ses gelirdi, ırgatlar döndükçe iyi havada,
Bakmışsın, tekneler geçmiş yoldan bu yana… Anla ki, geliyor fırtına.
Bir Kelo dayı vardı, elinden her iş gelirdi ama sinirli.
Marangozdu, Sadullah’ın fırınının yanından girinti.
Ayna kıçlı küçük tekneler yapardı, koyardı bir çift kürek,
Salar denize kendisi tecrübe ederdi, motora ne gerek!
Bir piknik yeri vardı ki benzincinin karşısı, deniz kenarı,
Hoparlöründen müzik hiç eksik olmazdı, günün her anı.
Oradan öğrendim, zeytin gözlere meyledilebildiğini,
Ve yine oradan öğrendim, kişiye özel yeşil yeşil bakılabildiğini.
Gacalı’ydı oturduğumuz mahallenin adı ki, bir de deresi vardı,
Korkuluğu bir tarafında olan, dar bir ahşap köprüsü,
Ve her selde yıkıldığında, kullanılan atlama taşları,
Ama en güzeli, paçaları sıvayıp geçmesiydi karşıya yaz aylarında.
Bir tarafında dutluk mevki ve hayvan pazarı,
Diğer tarafta fındık bahçeleri ve Gacalı Mahallesi,
Balıkları bile vardı ve belden aşağı su içinde serpme ile tutanları,
Kalmadı hiçbir esamesi, hafızamdaki anılarımdan gayrı.
2009-2010
Birol KAYMAK