Bulunduğumuz ortamı doğru anlama ve faydalı olma veya oradan istifade etme anlamında kullandığımız “ifade ve istifade prensibi” hayatımızı değerli kılacak bir prensiptir.
Sorumluluk sahibi kişi, bulunduğu ortama bir mana kazandırmalı ya faydalı olmalı veya istifade etmeye gayret etmelidir. İnsan hayatı, zaman dilimlerinden oluşmaktadır. Dolayısıyla, her an değerlidir. Dünya ve ebedî hayatı değerlendirme gibi bir gaye ve derdi olan insan, her dakikasını gelişim, iyiye doğru değişim, dünya ve ahiret sermayesi için bir fırsat bilmelidir. İnsan içinde yaşadığı ortamı çok iyi algılamalı ve hata yapmamaya gayret etmeli, bütün hedefi verimlilik ve kalite olmalıdır.
Her anını en güzel şekilde değerlendirme arzusu, kişinin maddî ve manevî gelişiminin ilkesi haline geldiğinde çok verimli bir yola girilmiş olur. Bu anlayışla devam edenler, insanlığa kalıcı eserler bırakabilmişlerdir. Fanî hayatta vaktini boşa harcayanlar da hiçbir eser bırakamadıkları için unutulmaya terk edilmişlerdir.
Bu dünyaya herkes, verilen kapasite ve kabiliyeti en iyi şekilde değerlendirebilmek için gönderilmiştir. Kendini gerçekleştirmek ve unutulmamak için Hz. Muhammed (s.a.v.)’in sadaka-i cariye olarak ifade ettiği kalıcı bir eser bırakmalıdır. Sadaka-i cariye yani öldükten sonra amel defterinin açık kalmasına vesile olacak, hayırlı ilim, evlat veya inananların istifade edeceği hayırlı eserler, ifade ve istifade prensibinin boyutlarını ve anlam dünyasını ortaya koyması açısından önemlidir.
Bulunduğumuz sosyal ortamlarda da bu prensip işletilecek olursa verimlilik artar. Bu zemini oluşturabilmek için tanışma, paylaşım ve güzel iletişim çok önemlidir. Bu noktada “ön yargı” ve “ön fikir”lerden uzak durmalı genellemelerden sakınmalıyız. Tabii ki bu, tedbiri elden bırakma anlamına gelmez.
İnsan herhangi bir konu hakkında olumlu veya olumsuz hüküm vermeden önce, çok iyi araştırmalı, kimin sözüne itimat edeceğine dikkat etmelidir. Nitekim bu konuda ilahi rehberimiz şu uyarıda bulunmaktadır: “Ey inananlar! Eğer işin aslını bilmeden gerçeğin dışına çıkmış biri, size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz.”[1] Yani kimin sözüne güveneceğimiz noktasında bilhassa fitne dönemlerinde çok dikkat edilmelidir. Bu ayet-i kerime, durum teorisiyle irtibatlandırıldığında daha geniş bir mana ifade edecektir.
İçinde bulunulan ortam, eğer herhangi bir konu hakkında hüküm vermeyi gerektiriyorsa; deliller iyi toplanmalı ve değerlendirme net bir şekilde yapılarak doğru karar verilmelidir. Yoksa hatalı iş yapılarak onulmaz yaralar açılabilir.
Her birimizin ifade ve istifade prensibiyle kendini gerçekleştirdiği verimli günler, ferdi ve sosyal hayatımızı da güzelleştirecektir.