İyiliği Tavsiye ve Kötülükten Sakındırma Prensibi

Bu prensipte, kendisi için sevip arzu ettiği şeyi, başkaları için de arzu etme sorumluluğuna işaret vardır. Maddi nimet ve güzellikleri başkasından esirgemede cimrilik olduğu gibi, manevi güzellikleri de başkalarına çok görmede pintilik söz konusudur. Nitekim bir ayet-i kerime konuya şöyle ışık tutmaktadır. “Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile, onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”[1]

İyiliği tavsiye ve kötülükten sakındırma İslâmî literatürde ‘emr-i bil-mâruf nehyi anil münker’ olarak geçmekte ve bu müslümanların mümeyyiz vasfı olarak zikredilmektedir. Bu husustaki ayetlerden biri mealen şöyledir: “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten men eder ve Allah’a inanırsınız”[2] Hayırlı ümmet olmak bir ayrıcalıktır, bu ayrıcalığın devamı, zikredilen hasletlerin gerçekleşmesine bağlı kılınmıştır. Bu kültürün devamlılığını sağlamak isteyen Lokman (a.s.)’da evladına; “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir”[3] diyerek nasihatte bulunmuştur.

İyiliği emretmek ve iyilikte yarışmak İslamî güzelliklerin yaygınlaşması için gereklidir. İnsanlar arası münasebetlerde şiddet ve kötülük daima kin ve nefreti artırırken, iyilik daima iyilik ve güzelliği beraberinde getirir. Bunu Yüce Allah “Hem iyilik de bir değildir, kötülük de. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki samimi bir dost gibi olduğunu görürsün.”[4] “İyiler, şüphesiz, nimet içinde ve tahtlar üzerinde etrafı seyrederler. Onları, yüzlerindeki nimet pırıltısından tanırsın. Sonunda misk kokusu bırakan, ağzı kapalı saf bir içecekten içerler. İyi şeyler için yarışanlar, bunun için yarışsınlar.”[5]

Hakkı ve sabrı tavsiye prensibi de bu bağlamda, zikre değer bir husustur. Müminler sadece kendilerinin iyi bir yolda ve davranış içinde olmakla yetinemezler. Müdahale edilip ortadan kaldırılmayan kötülüklerin, kendilerine olmasa bile aile efrât ve çevrelerine zararı dokunabileceğinin bilincinde hareket ederler. Kendi güzel özelliklerinin diğerleri tarafından da tadılıp benimsenmesi için, onlara güzel örnek olmanın yanında, sözlü tavsiyelerde de bulunurlar. Nitekim Rabb’imiz, “Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır”[6] buyurmakla bunun devamlılığını arzu etmektedir.

Bu hususta Asr Suresi ciddi bir mesajı muhtevidir. “Asra yemin ederim ki, İnsan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi davranışlarda bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”[7] Tavsiyeleşme ve yardımlaşma iyiliklere teşvik ve kötülüklerden uzaklaştırma üzerine olmalıdır. “İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın.”[8] Hakiki müsabaka ve maraton, ebedi hayat yurdunu kazanma yolunda yapılandır ve bunu kazanan dünya hayatını en verimli şekilde değerlendiren bahtiyarlardır. Nitekim Rabb’imizin arzu ettiği yarış ve müsabaka da iyiliklerin geliştirilmesi üzerinedir. “İşte yarışanlar ancak onda yarışsınlar.”[9] Bunu yaparken olgun mümin başkalarını af edip güzel atmosferi oluşturmanın yanında, kendi kusur ve hatalarını, telafi ederek, sosyal ilişkilerini mükemmelleştirmeye gayret eder. “Müjde o kimseye ki, kendi kusurları, insanların kusurlarını araştırmadan kendini alıkoymuştur.”[10]

Mümin, kendini geliştirmenin yanında, iyiliklerin yaygınlaşması için, Rabb’inin şu emrini de en güzel şekilde uygulamaya çalışır. “Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.”[11]


[1] Kur’ân, Haşr (59): 9.

[2] Kur’ân, Âl-i İmrân (3): 110

[3] Kur’ân, Lokmân (31): 17.

[4] Kur’ân, Fussılet (41): 34.

[5] Kur’ân, Mutaffifîn (83): 22-26.

[6] Kur’ân, Tahrîm (66): 6.

[7] Kur’ân, Asr (103): 3.

[8] Kur’ân, Mâide (5): 2.

[9] Kur’ân, Mutaffifin (83): 26.

[10] Abdullah Hakim et-Tirmizî, Nevadirü’l-Usûl fî Ehadisi’r-Rasül, Daru’l-Cîl, Beyrut, 1992, c. 1, s. 242.

[11] Kur’ân, Nahl (16): 125.

Bir yanıt yazın