Ehl-i Kitap Tipi ve Davranışları

Ehl-i Kitap tabiri ile genellikle yahudî ve hırıstiyanlar kastedilmektedir. Kendilerine gönderilmiş olan kitabı tahrif etmeleri, onların kınanmasına sebep olmaktadır. Zamanla kitabın hükümlerini tahrif ve gerçekleri tağyir, kitap ehlinin ikaz edilme ihtiyacını ortaya koymuştur. Çünkü, “Uydurmayı âdet edindikleri şeyler, onları inançlarından saptırmıştır.”[1] “Doğrusu Allah katında din, İslâm’dır. O Ehl-i Kitab, kendilerine gerçeği bildiren ilim geldikten sonra, sırf aralarındaki haset, ihtiras ve kıskançlık yüzünden  ayrılık ve ihtilafa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkar ederse, bilsin ki Allah’ın hesabı çok çabuktur.”[2]

Allah, dînin saf, temiz ve katıksız olmasını istemektedir.[3] Ehl-i kitabın yerilip kınanmasının sebeplerinden birisi de, dinlerini zorlaştırmalarıdır.[4] Bu daha sonra gelecek diğer din mensupları için de geçerli bir durumdur.

Kültürü din haline getirmek, dine yapılabilecek en büyük haksızlıktır. İnsanların, kendi düşüncelerini dinin bir unsuru gibi ortaya sürmeleri çok büyük bir hatadır. Bu noktada Hz. Peygamber’e bile yetki verilmemiştir. Çünkü onun sözleri vahyin kontrolündedir.[5]

Ehl-i Kitabın bu hatalı yaklaşımları, çeşitli davetlerle telâfî edilmeye çalışılmıştır. “(Resûlüm!) de ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına tapmayalım. O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz müslümanlarız! deyiniz.”[6] “Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerden olacaktır.”[7] “Ey Ehl-i Kitap! Neden hakkı bâtıl ile saklayıp örter ve pekala farkında olduğunuz hakikati gizlersiniz.”[8]

Ehl-i Kitap, elçilerin kimine inanır kimini inkar ederler. Bu ayırımcılık, onlarla mücadeleyi mübah ve bir vazife haline getirmiştir. Çünkü Allah’ın hükümleri bir bütünlük ifade eder. “Kitap verilenlerden, Allah’a, ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın.”[9]

“Ey ehl-i kitap! Şimdi size, (kendi kendinizden) gizlediğiniz Kitab’ın birçoğunu açıklamak ve bir kısmını da bağışlamak amacıyla Elçimiz gelmiştir. Şimdi Allah’tan size bir ışık ve apaçık bir ilâhî kelâm ulaşmıştır ki onunla Allah, kendi rızasını arayan herkese kurtuluşa götüren yolları gösterir, rahmetiyle onları karanlığın derinliklerinden aydınlığa çıkarır ve dosdoğru bir yola yöneltir.”[10] “Eğer Ehl-i Kitap, iman etse ve fesatçılıktan ve diğer fenalıklardan sakınsalardı; elbette biz onların kütülüklerini örter ve onları naîm cennetlerine sokardık”[11]

Nisâ Suresi 44. ayette kendilerine Kitapdan nasip verilenlerden bahsederken hidayeti bırakıp sapıklığı satın almaları yetmiyormuş gibi, inananları da sapıtmayı arzu etmeleri bazı hadiseleri daha iyi anlamak açısından önem arzetmektedir. “Dalaleti satın almak” ifadesinde başlı başına çok ince bir eleştiri sözkonusudur. Günümüzün maddeci insanının tek değeri (!) olan parayı sarfederek kötülüğü satın almanın mantıksızlığı da göz önünde bulundurulursa bu ince eleştiri daha iyi anlaşılabilir.

Ancak, “Kitap ehlinin hepsi bir değildir: Onlardan geceleri secdeye kapanarak Allah’ın ayetlerini okuyup duranlar vardır; bunlar Allah’a ve ahiret gününe inanır, kötülükten meneder, iyiliklere koşarlar. İşte onlar iyilerdendir.”[12] “De ki: Ey Kitap ehli, siz Tevrât’ı, İncil’i ve Rabb’inizden size indirileni uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz. (Ey Muhammed), Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun azgınlık ve inkârını artıracaktır. Sen o kâfirler toplumu için üzülme! İnananlar, yahudiler, sabiîler ve hristiyanlar(dan) Allah’a ve âhiret gününe inanan ve iyi işler yapanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.”[13]


[1] Kur’ân, Âl-i İmrân (3): 24.

[2] Kur’ân, Âl-i İmrân (3): 19.

[3] Kur’ân, Zümer (39): 3.

[4] Aynî, Umdetü’l-Kârî, c. 2, s. 168; Kur’ân,  Bakara (2): 185: Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.

[5] Kur’ân, Hakka (69): 44-46; Necm (53): 3-4.

[6] Kur’ân, Âl-i İmrân (3): 64.

[7] Kur’ân, Âl-i İmrân (3): 85; Ebu Abdullah Muhammed b.  Ahmed el-Endülüsi Kurtubî, el-Câmî’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Beyrut, 1413/1993, c. 3, s. 235.

[8] Kur’ân, Âl-i İmrân (3): 71.

[9] Kur’ân, Tevbe (9): 29.

[10] Kur’ân, Mâide (5): 15, 16.

[11] Kur’ân, Mâide (5): 65.

[12] Kur’ân, Âl-i İmrân (3): 113-114.

[13] Kur’ân, Mâide (5): 68.

Bir yanıt yazın