Kime İtimat Edeceğiz

Nefsine galip gelemeyenlerin, ne kendilerine ne de toplumlarına faydası olabilir.

Her şey kontrolüne verilen insanın,

dikkatsizlikleri sonucu meydana gelen deformasyondan şikayet hakkı yoktur.

 

Son günlerde bilhassa temel dini konularda yapılan farklı açıklamalar, halkımızın kafasını ciddi şekilde karıştırmış gibi görünüyor. Bu durum daha önce de var olan, önemli bir problemin net bir şekilde gündeme gelmesine sebep oldu. “Kime itimat edeceğiz?”

Bu noktada, dinimizle ilgili temel bilgiler hususundaki eksikliklerimiz, kendisini daha da çok hissettiriyor. Çünkü çoklarımız ilmihal seviyesinde, bilinmesi farz olan hususlardan dahi habersiz gibiyiz. “İki günü birbirine müsavi olan zarardadır” ve “İlim talep etmek kadın erkek her Müslümana farzdır” buyuran bir Peygamberin ümmeti olmamıza rağmen, zarurat-ı diniye dediğimiz, iman, İslam, edille-i şer’iye, efâl-i mükellefin gibi konulardan habersiz, mirasyedi bir müslümanlıkla hayatımızı devam ettirmeye çalışırken, belli bir İslâmî bilgiyle halledebileceğimiz konular, büyük bir problem haline dönüşüyor.

Beşikten mezara, hayat boyu eğitimin kurucusu bir Peygamberin ümmeti olduğumuzu zan veya iddia ediyorsak, temel dini bilgilerimizi tamamlayıp güncellememiz gerekiyor. Kitap ve sohbet gibi bilgi kaynaklarının günlük hayatımızda önemli bir yeri olmalıdır. Günümüzde tartışılan birçok husus karşısında rasgele edindiğimiz, sıradan bilgilerle tam Müslüman olunamaz. Din nasihatle kaimdir diyen bir Peygambere tabi inananlar olarak, hayatımızın akışı içinde dini sohbetlere ve güvenilir kitaplara zaman ve yer ayırmalıyız ki, bazı hususları öğrenebilelim ve ruhumuzun gıdası olabilecek bazı hazlara erişebilelim.

Bir dini hüküm, neye göre, nasıl ortaya konulur, kaynaklar nelerdir, kim netice hükmü verebilir? Bu konuyu netleştirmek için bazı bilgilere işaret etmek gerekir. Edille-i şeriye yani İslam dininin hüküm kaynakları dörttür. Birincisi Kitaptır. Mutlak olarak kitap denilince Kur’ân-ı Kerîm akla gelir. Ancak her konu açıkça Kur’ân-ı Kerîm’de yer almayabilir. Bu konuda Kur’ân-ı Kerîm’in yönlendirmesiyle, ikinci kaynak sünnete müracaat ederiz. Sünnet, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in, sözleri, yaptıkları ve tasvipleri gibi hususları içeren bir derya gibidir. Bunları bilip değerlendirebilmek de metodoloji bilgisine ihtiyaç gösterir. Dini bir hususta bir devirdeki İslam alimlerinin birbiriyle görüşmeksizin aynı kanaati belirtmeleri şeklinde ifade edilebilecek icma-ı ümmet konusu da üçüncü bir hüküm kaynağıdır. İslamî ilimlerde mahir fakihlerin hakkında hüküm olmayan bir konuyu, hüküm olan hususa benzeterek ortaya koydukları değerlendirmeler de dördüncü kaynak kıyas-ı fukahadır. Dolayısıyla konuşan kişilerin isminin başında veya altında şu veya bu vasıflar bulunması, kesin hüküm vermeye yetmeyebilir. Bu hususta da, şuurlu Müslümanlar uyanık olmalı, güvenilir temel dinî kaynaklardan, ehliyetli kişilerin açıklamalarına itimat etmelidirler.

Rabbimiz Kitabında kime uyulacağını beyan etmiş, en önemli vasıf olarak da hidayet üzere olmanın yanında söz ve davranış uyumunu ön plana çıkarmıştır. İtimat edeceğimiz kişi, bilgisiyle amil ve ihlaslı olmak durumundadır. Medyatik veya meşhur olmak için aykırı şeyler söyleyenlere fazla itibar edilmemeli, makbul kaynaklardan bilgi tazelenmesi yoluna gidilmelidir.

Dünya hayatının imtihanlığı, müslümanların içine düştüğü çeşitli hususlardaki kaos ortamıyla bir daha ciddi şekilde gündeme gelmiş oluyor. Sırat-ı müstakime erişmek ve o yolda devam edebilmek için, temel İslamî bilgilerimizi tazeleyip, doğruları öğrenme ve teyit etmek için, çaba harcamak gerekiyor. Bilgilerine itimat edebileceğimiz, ilmiyle âmil ve ihlâslı kişileri arayıp bulmamız ve asli kaynaklarla aramızdaki engelleri kaldırmamız gerekiyor.

 

Bir yanıt yazın