İHTİYAÇLAR HİYERARŞİSİ ve DAVRANIŞ

İhtiyaçlar hiyererşisi kavramı Maslow’a ait olup günümüzde yaygın bir kabul görmektedir. Yazarın Motivation and Personality adlı eserinde bu yaklaşıma geniş yer verilmektedir.[1]

Kişinin hedefleri ve ihtiyaçları arasında da önemli bağlar vardır. Eğer kişi bir şeyi hedef olarak belirlemişse ona ulaşabilmek için birçok şeyi yapmayı göze alabilmektedir. Hedeflerin farklılaşmasına göre ihtiyaçlar ve güdüler de farklılık göstermektedir. Bu noktalarda kişi iradesini iyi kullanmalı asli vasıflarına uygun olmayan tutum ve davranışlara meyletmemelidir.

İhtiyaç, bir şeye onsuz yapamayacak derecede bağlı olma, onun yokluğunu hissetme demektir. Tüm ihtiyaçlar, yoğunluk ve kişinin algılama derecesine göre bireyi motive eder ve harekete geçirir. Ancak, birey en alt düzeydeki ihtiyaçlarından başlayarak en üst düzeydeki ihtiyaçlarını karşılayıncaya kadar tam doyuma ulaşamaz. Buradaki tam doyuma ulaşma ifadesi, ideal bir seviyeyi vermektedir. Pratikte bu tam doyum, çok az insanda gerçekleşebilen bir seviyedir; hatta mümkün değildir. Her ihtiyaç merhalesi, eski ile yeni eksikliğin bir terkibi şeklinde kompleks bir yapı oluşturur. [2]

Fizyolojik dürtüler, bireyin harekete geçmesini sağlayan birincil etkenlerdir. Fiziksel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra, kişi yine temel bir ihtiyaç olan güvenlik ihtiyacını hisseder. Denge, bağımsızlık, korunma, kargaşadan kurtulma, yani zihinsel güvenlik, korku ve kaygılardan arınma özgürlüğü kendini gösterebilir.

Duygu ve heyecan, geniş ölçüde emniyet hissiyle yakından alakalıdır.[3] Fizyolojik gereksinmeleri ve güvenlik ihtiyacı karşılanan birey, bu aşamada artık sosyal ihtiyaçlarını da hissetmeye başlar. Kendini gerçekleştirme ihtiyacı, çoğu defa şahsiyetin merkezini oluşturmaktadır. İnsanlar, davranışlarıyla kendi öz benliklerinin gelişmesini ve tasdikini hedefleyebilirler.

Saygınlık ihtiyacı, kişinin içinde derinden hissettiği bir eksikliktir. Bunun temelini, kişinin kendi varlığına karşı duyduğu saygı oluşturur. Kendisine saygı duymayan kişiye kimse saygı göstermez. Kendi öz varlığıyla problemlerini halletmeyen insanın, dış dünyadan saygı beklemesi beyhudedir. Kendine güven, başarının sırrıdır. İtibar, statü, şöhret de bunu takip eder. Her insan, takdir edilme ve sevgiye ihtiyaç duymaktadır. Bu ihtiyaçları belli ölçüde giderilmemiş olanlar, sağlıklı bir kişilik gelişimini gerçekleştiremezler. İnsan tabiatının en temel ilkesi, değer verilmeyi arzu etmesidir. Toplumda yaşayan her insanın, az çok kendini beğenme, kabullenme, takdir edilme noktasında sağlam, tutarlı ve yüksek düzeyde bir değerlendirmesi vardır.

Hedef, niyet ve ihtiyaç arasında önemli ilgi ve bağlar vardır. Niyet, davranışı güdüler fakat ona sebep olamaz. Ancak güdüleyiciyi, kişinin davranışıyla bütünlük meydana getiren niyet belirler.[4] Kendini tanımlama ve gerçekleştirme ihtiyacı kişinin tutum ve davranışlarının dengeye kavuşması açısından büyük önem arz etmektedir. Kişinin mutluluğu ve gönül dinginliğini elde etmesi, kendini ve zaaflarını iyi tanımasına bağlıdır. Dünyadaki en mutlu kişiler, yaptıkları işi seven kişilerdir.[5] İnsanın kendisini iyi bir şekilde tanıması noktasında, eksiklerini bilmesi, faziletlerini bilmesinden önce gelir.[6] Din, insana kendi kendini gerçekleştirme imkanı sağlayabilecek, güçlü bir potansiyele sahiptir.

Bireysel farklılıkların en belirgin olarak ortaya çıktığı ihtiyaç türü, genelde kendini gerçekleştirme ihtiyacıdır. Kendini gerçekleştiren insanlar; gerçekçidir, düşünceleri, coşkuları ve davranışları doğaldır ve içten gelir. Dünyada olup bitenleri kendisi ve diğer insanlar için doğal karşılayarak kendisini ve diğerlerini kabullenme başarısını gösterirler.[7] Kendini gerçekleştiren insanlar, sadece kendi aileleri için değil, tüm insanlık için iyi olan şeylerin peşinde koşarlar, hayatın gerçek anlamını kavramaya çalışırlar. İlişki ve sevgileri yüzeysel değil, içtendir. Küçük basit şeyler onları ilgilendirmez. Derin algı ve anlayışa sahiptirler, insan olmanın derinliğini hissederler.

Kendini gerçekleştiren, kişilik sahibi insanlar asla bencil davranamaz ve kendilerine bahşedileni paylaşmaktan zevk alırlar. Zengin ve güçlü olmak için bencil davranma gereği duymazlar, kendilerinden emindirler. Ancak Kant’ın dediği gibi böcek olmayı kabul edenler, ayaklar altında kalıp ezilmekten yakınmamalılar.

Bireyin mevcut potansiyellerini en üst düzeyde kullanabilme ihtiyacının yarattığı güdüler en güçlü güdülerdir. Bunlar enerjilerini insanın varlığının derinliğinden alırlar. Kendini gerçekleştirmek isteyen insan, kitaplardan aldıklarıyla kendisini okumaya çalışmalıdır. Kendi kabiliyet ve zaaflarını bilip gerekli girişimlerde bulunmayan insan, verimli olamaz ve kendini gerçekleştirmenin hazzına erişemez.

Kendini gerçekleştirme ihtiyacı genellikle yetişkinlerde görülür. Kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılayabilir duruma gelmiş insanlar, ya da bunların garanti edildiğini hisseden insanlar kendini gerçekleştirme kategorisine girerler. Bu ihtiyaç, aşkınlıkla bağlantılı olarak dini bir içerikle giderilmeye çalışılırsa; gerçek tatmin ortaya çıkabilir.[8] Kendine güven, büyük yükümlülükler için kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.[9] Kişi, ne kadar güçlü olursa karakteri de o kadar sağlamlaşır. Kendisiyle barışık olmayan insan, hayatın sıkıntılarıyla başa çıkamayacağı gibi diğer problemlere de çare üretemez. Kendini geliştirmeye çalışmayanlar büyüyemezler de. Ancak gelişip yetişebilirsek; hem kendi hem de toplumumuzun geleceğini garanti edebiliriz. Kendi eksiklerini görebilen ve düzeltme gayreti gösteren insanlar, mükemmelliğe ulaşabilirler.

Fertte, kendine saygı duygusuyla birlikte pek çok mühim bazı istekler ve ihtiyaçlar da ortaya çıkar.[10] Karşılanmış bir ihtiyaç, insanı davranışa sevk etmez. Bir bireyin herhangi bir gereksinimi, belli bir gelişim aşamasında birey açısından en fazla önem taşıyacaktır. Bu farklılık nedeniyle, bir kişi için doyum sağlayıcı ve güdüleyici olan bir durum, bir başkası için sıkıcı olabilmektedir.[11]

Ferdin davranışını ihtiyaçlar ve hedefler çerçevesinde bütün olarak görebildiğimiz zaman bu davranış bütün olarak manalı ve organizedir.[12] İnsan, gerek maddî gerekse manevî yönden, daima terakki etmek ve yükselmek arzusundadır. Bu istek ve arzu insanın fıtratında vardır.[13] Birinci ve ikinci derecedeki ihtiyaç maddelerinin yokluğa gam ve kedere sebep olacak olursa; insanı çabuk ihtiyarlatır. Ancak ihtiyaç, algılama, değerlendirme ve bir hissetme meselesidir. Bazı kimseler insanın mutlu olabilmesi için paranın birinci derecede önemli olduğunu düşünürler; fakat aslında insanları mutlu kılan, kendine ve başkalarına gösterdiği sevgi ve saygıdır. İnsanların huzur ve mutluluğunu engelleyen samimiyetsizlik, ilkel toplumların bilmediği bir davranış biçimidir ve bu davranış, dini değerlerden uzaklaşarak kurulan uygarlıklarla ortaya çıkmıştır.[14]

Bazı amaçların istek halini alma güçleri, diğerlerinkinden daha fazladır. Gereksinme, şiddetli olduğu takdirde amaçlar arasında yapılan tercihlerin kıymeti azalır. Şiddetli açlık halinde, daha önce yenilmez sayılan şeyler büyük istekle yenilebilir.[15] Önemli olan güdü, dürtü ve ihtiyaçları tasnif etmek değil; onların tabiatını, insanı nasıl yönlendirdiğini ve kişinin bunları nasıl kontrol edebileceğini ortaya koymaktır. İnsan, ne kötülenmekle küçülür, ne de methedilmekle büyür. Değişim -gerçek değişim- insanın içinden başlayarak genişler.[16] Kişinin kendi davranış standartlarına dayanan kendini pekiştirme düşüncesi, insanda önemli bir kontrol sağlar.[17] Normalliğin temel ölçütlerinden biri de, kişinin kendisini iyi hissedebilmesidir.[18]

İnsan tabiatının en temel ihtiyaçlarından birisi, kabullenilmek ve değer verilmektir. Bu kişinin kendisini rahat ve emniyette hissetmesinin asgari şartlarındandır. İnsan, kendini emniyette hissetmediğinde; kabuğuna çekilir, duygu ve düşüncelerini paylaşıma açamaz.[19]

İnsanın kendine verdiği değer, sözüne gösterdiği sadakati kadardır. Kemâl sahibine mal ve makam noksanlığı zarar vermez. Kendimize saygı bizi kökü derinlerde olan ölüm korkusu ve diğer kaygılardan uzak tutmaya yardımcı olur.[20] Bütün insanların saygı duyulmaya ihtiyacı vardır. Her şeyin aşırılığı kötü olduğu gibi, kendine güvenin aşırılığı da tehlikelidir. Bazı insanlar Karun’un; “Bu servet ancak, bende mevcut bir ilimden ötürü bana verilmiştir” dediği gibi düşünerek bu aşırılığa düşebilirler. Bundan kurtulmak için kişi, her zaman haddini bilmelidir. Zira, haddini bilmek gibi irfân olmaz.



[1] Abraham H. Maslow, Motivation and Personality, New York, 1987, ss. 56-61.

[2] Abdülbaki Amr, Dirâsât fî’l-Ulûmi’s-Sulûkiyye, s. 30-42.

[3] Covey, The Seven Habits, s. 298.

[4] Vergote, Din, İnanç ve İnaçsızlık, s. 39, 40,42.

[5] Morris, Gerçek Başarı, s. 21.

[6] Aydın, Kur’ân’da İnsan Psikolojisi, s. 12, 19.

[7] Bilal Yıldırım, Okul Yöneticilerinin Kültürel Liderlik Rollerinin Öğretmenlerin İş Doyumuna ve Meslek Ahlâkına Etkisi, Yayınlanmamış Doktora tezi, Elazığ, 2001, s. 79

[8] Nils G. Holm, “Einführung in die Religionspsychologie (Din Psikolojisine Giriş)”, Utb Reinhardt Verlag, Göttingen, 1988, kitap tanıtımı:Abdülkerim Bahadır, Marife Bilimsel Birikim, yıl:1, sayı:1, Konya, 2001, s. 249; Geçtan, İnsan Olmak, s. 158.

[9] Morris, Gerçek Başarı, s. 64.

[10] Kresh, Sosyal Psikoloji, s. 72.

[11] Maslow, a.g.e. s. 85-89; Aydın, Eğitim Yönetimi, s. 22, 25.

[12] Krech, Sosyal Psikoloji, s. 48.

[13] Düzen, Allah Kainat İnsan, s. 187.

[14] Geçtan, İnsan Olmak, s. 13.

[15] Krech, Sosyal Psikoloji, s. 70, 71.

[16] Covey, The Seven Habits, s. 317. (Change -real change- comes from inside out.)

[17] Atkinson, Psikolojiye Giriş, c.1, s. 478.

[18] Geçtan, İnsan Olmak, s. 6.

[19] Covey, The Seven Habits, s. 312.

[20] Brehm, Social Psychology, 1996, s. 57.

Bir yanıt yazın